* BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI SEBEBİYLE MANEVİ TAZMİNAT ( Davaya Konu Yazı Bir Bütün Olarak Değerlendirildiğinde Yayının Güncel Olduğu Kamu Yararını Amaçladığı ve Kamuoyunu Bilgilendirmeye Yönelik Olduğu Davacının Kişilik Haklarına ve Mesleki İtibarına Saldırı Niteliğindeki İfadelere Yer Verilmediği Haberin Veriliş Biçimi ve Bütünlüğü Çerçevesinde Güncel Olayların Uygun Bir Şekilde Haber Yapıldığı Anlaşılmakla Davanın Tümden Reddine Karar Verilmesi Gerektiği )
* BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İLE KİŞİLİK DEĞERLERİNİN KARŞI KARŞIYA GELMESİ ( Hukuk Düzeninin Çatışan İki Değeri Aynı Zamanda Koruma Altına Almasının Düşünülemeyeceği/ Bu İki Değerden Birinin Diğerine Üstün Tutulması Gerektiği - Bunun Sonucunda da Daha Az Üstün Olan Yararın Daha Çok Üstün Tutulması Gereken Yarar Karşısında O Olayda ve O An İçin Korumasız Kalmasının Uygunluğu Kabul Edilecek Olup Bunda Temel Ölçütün Kamu Yararı Olacağı )
* İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ( Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Sebebiyle Manevi Tazminat - İfade Özgürlüğü ve Bu Bağlamda Basın Özgürlüğünün Asıl Sınırlamanın İse İstisna Olduğu/Sınırlamanın Kanuni Olması Meşru Amaca Dayanması ve Demokratik Toplumda Gerekli ve Orantılı Olmasının Gözetileceği )
2709/m.28
5187/m.1,3
4721/m.24,25
ÖZET : Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istemine ilişkindir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Davaya konu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yayının güncel olduğu, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik olduğu, davacının kişilik haklarına ve mesleki itibarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği, haberin veriliş biçimi ve bütünlüğü çerçevesinde güncel olaylara uygun bir şekilde haber yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalılar ve diğerleri aleyhine 25/12/2014 gününde verilen dilekçeyle basın yoluyla kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 15/10/2015 tarihli kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen 15/05/2018 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalılar vekili geldi, karşı taraftan davacı adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat ve hükmün yayınlanması istemine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; Akşam Gazetesi'nin 06/02/2014 tarihli nüshasında, davalılardan M. K. tarafından kaleme alınan ''O Savcı ...'' başlıklı yazı ile müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek, uğranılan manevi zararın giderilmesini istemiştir.
Davalılar vekili; davaya konu yazının basının haber verme ve eleştiri hakkı sınırları içerisinde kaldığını, haberde kamu yararı bulunduğunu, görünür gerçeğe uygun olduğunu belirterek, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davaya konu yazının görünür veya maddi gerçeği yansıtmadığı, bu sebeple basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, gerçekliği kanıtlanamayan hukuka aykırı haber sebebiyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle, manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesiyle 5187 Sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa'nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “...Sözleşme'nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme'nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen "haber" veya "fikirler" için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olamayacağını ...” belirtmiştir.
İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir.
Tüm bu açıklamalar ışığında; davaya konu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yayının güncel olduğu, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik olduğu, davacının kişilik haklarına ve mesleki itibarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği, haberin veriliş biçimi ve bütünlüğü çerçevesinde güncel olaylara uygun bir şekilde haber yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Kararın açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalılar yararına takdir olunan 1.630,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, 15.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.