* ÇOCUĞUN NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMARI ( Mağdurenin 14 Yaşında Olduğu Ancak Yaşından Büyük Gösterdiği/Sanığın Tutarlı Şekilde Mağdurenin Kendisine Yaşını Büyük Söylediğini Beyan Ettiği ve Mağdurenin Doğruladığı - Sanığın Mağdurenin Yaşını Öğrendikten Sonra Ailesine Teslim Ettiği/Hata Hükümlerinin Uygulanacağı )
* HATA ( Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı/Mağdurenin 14 Yaşında Olduğu Ancak Yaşından Büyük Gösterdiği - Sanığın Tutarlı Şekilde Mağdurenin Kendisine Yaşını Büyük Söylediğini Beyan Ettiği ve Mağdurenin Doğruladığı/Hata Hükümlerinin Uygulanması Gerektiği )
* MAĞDURENİN GÖRÜNÜŞ İTİBARİ İLE BÜYÜK GÖSTERMESİ ( Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı/Sanığın Tutarlı Şekilde Mağdurenin Kendisine Yaşını Büyük Söylediğini Beyan Ettiği ve Mağdurenin Doğruladığı - Sanığın Mağdurenin Yaşını Öğrendikten Sonra Ailesine Teslim Ettiği/Hata Hükümlerinin Uygulanacağı )
* 15 YAŞINDAN KÜÇÜK MAĞDURE ( Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı/Mağdurenin 14 Yaşında Olduğu Ancak Yaşından Büyük Gösterdiği/Sanığın Tutarlı Şekilde Mağdurenin Kendisine Yaşını Büyük Söylediğini Beyan Ettiği ve Mağdurenin Doğruladığı - Hata Hükümlerinin Uygulanması Gereği )
5237/m.30, 103
ÖZET : Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunda; uyuşmazlık; çocukların cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında hata hükümlerinin uygulanma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Birbirlerini tanımayan mağdureyle sanığın olaydan 7 gün önce tanıştıkları, sanığın tüm aşamalarda ısrarlı ve tutarlı biçimde mağdurenin kendisine yaşının büyük olduğunu söylediğini, 15 yaşından küçük olduğunu bilmediğini, mağdurenin görünüş itibariyle de büyük gösterdiği için yaşının küçük olduğundan şüphelenmediğini, suç işlemesi durumunda şartla tahliyesi geri alınacağından mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilse değil onunla cinsel ilişkiye girmek kesinlikle arkadaş dahi olmayacağını savunduğu, mağdurenin de aşamalardaki beyanlarıyla sanığın savunmalarını doğruladığı, mahkemece mağdurenin fizik görünümünün "14 yaşından daha iri yapıda ve büyük gösterdiği ancak 18 yaşını bitirmemiş görüntüye sahip olduğu" şeklinde gözlemlendiği, sanığın mağdureyle sadece bir kez cinsel ilişkiye girdiği, cinsel ilişki sonrası mağdurenin yaşının küçük olduğunu öğrendikten sonra tekrar ilişkiye girmediği, rızaen kaçtıkları günün ertesinde sanığın mağdureyi ailesine teslim ettiği, sanığın mağdurenin gerçekte 15 yaşından küçük olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini gösteren herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı anlaşıldığından, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin onbeş yaşını doldurmadığı halde, onbeş yaşını doldurduğu düşüncesiyle ve rızasıyla mağdureyle cinsel ilişkide bulunan sanığın mağdurenin yaşı konusundaki yanılgısının esaslı bir hata niteliğinde olduğu sabittir.
DAVA : Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan sanık B.A.'in 5237 Sayılı T.C.K.nun 103/2, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin, Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.4.2009 gün ve 251-58 Sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 8.4.2013 gün ve 10723-4066 sayı ile;
"... Nüfus kaydına göre 29.4.1994 doğumlu olan mağdureyle sanığın aralarındaki duygusal bağ sebebiyle 1.10.2008 tarihinde bir kez ilişkiye girdikleri, daha sonra resmi olarak evlendikleri anlaşılmış olup, sanığın aşamalarda mağdurenin kendisine 18 yaşında olduğunu söylediğini ve bu sebeple mağdureyi 18 yaşında bildiğini beyan etmesi, mağdurenin beyanlarında da bu savunmayı doğrulaması, yine 4.2.2009 tarihli duruşmada mağdurenin 14 yaşından daha iri yapıda ancak 18 yaşını bitirmemiş olduğuna dair mahkeme gözleminin bulunması karşısında, sanığın 5237 Sayılı T.C.K.nun 30/1. maddesinde öngörüldüğü üzere hataya düştüğü gözetilmeden mahkumiyet hükmü kurulması..."
İsabetsizliğinden BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.6.2013 gün ve 174826 sayı ile;
"... Sanığın, mağdurenin kendisine 18 yaşında olduğunu söylediğini ifade etmesi, yaşa itiraz olarak değerlendirilebileceği, ancak hastane doğumlu olan mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı, kaçınılamaz bir hatanın da söz konusu olmadığı cihetle; T.C.K.nun 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma şartlarının gerçekleşmediği..."
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak. Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
C.M.K.nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 24.6.2013 gün ve 6801-8005 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; çocukların cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında T.C.K.nun 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kayden 29.4.1994 doğumlu olan mağdurenin 1.10.2008 olan suç tarihinde 14 yıl 5 ay 2 günlük olduğu, sanığın ise 24 yaşının içerisinde bulunduğu.
Mağdurenin babası H. K.'ın kolluğa müracaat ederek B.A. isimli şahısla birlikte kaçtığını öğrendiği kızı S. K.'ın bulunup kendisine teslim edilmesini istemesi üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
H. K.'ın aynı gün kollukta. B.A. ve akrabalarının kızını Çorlu'daki evlerine getirdiklerini, aslen Çorlu'da oturduklarını, bayram tatili için kızını Esetçe beldesinde oturan akrabalarının yanına gönderdiğini, kızının 2.10.2008 gecesi teyzesinin evindeyken sanıkla birlikte kaçtığını, şikayetçi olmadığını beyan ettiği,
Mağdure S. K.'ın karakolda alınan ilk ifadesinde; sanıkla cinsel ilişkiye girdiklerinden hiç bahsetmeden Esetçe beldesinde oturan teyzesi E. A.'in yanında kaldığı sırada sanıkla tanıştıklarını, arkadaş olduklarını, görüşüp mesajlaşmaya başladıklarını, olay günü teyzesinin kızı H.'nin geceleyin erkek arkadaşını arayıp ondan kendisini kaçırmasını istediğini, bunun üzerine kendisinin de sanık Bayram'ı aradığını, hep birlikte rızayla kaçtıklarını, Bayramla Çorlu'da bilmediği bir evde birlikte kaldıklarını, ertesi gün Bayram'ın akrabalarının gelip kendisini babasının evine teslim ettiklerini, şikayetçi olmadığını söylediği.
Mağdurenin yanında kaldığı akrabası tanık E. A.'in; mağdurenin teyzesinin kızı olduğunu, Selin'in Bayramla tanıştığını ve çıkmaya başladıklarını öğrendiğini, Selin'i uyardığını ancak kendisini dinlemediğini, olay gecesi hareketlerinden şüphelendiğini, bunun üzerine kaldığı odanın kapısını kitlediğini, gece 03.00 sıralarında uyuduğunu, sabah kalktığında Selin'in odada olmadığını, odanın penceresinin de açık olduğunu gördüğünü anlattığı.
İpsala Devlet Hastanesinin 3.10.2008 gün ve 23.55 tarihli raporuyla mağdurenin kızlık zarında iki adet yırtık bulunduğunun belirlendiği,
Bu tespitten sonra 6.10.2008 tarihinde yeniden dinlenen mağdurenin savcılıkta; ailesiyle birlikte Çorlu ilçesi Velimeşe beldesinde ikamet ettiğini, bayram tatili sebebiyle teyzesinin kızı olan E. A.'in Esetçe beldesinde bulunan evlerine geldiğini, burada iken aynı beldede oturan B.A. tanışarak arkadaş olduklarını, hem telefon ile hem de yüz yüze görüşmeye başladıklarını. B.A. R. Bayramının 1. ya da 2. günü yani 30 Eylül ya da 1 Ekim 2008 tarihinde beldede bulunan okulun bahçesinde buluştuklarını, tanıştıkları andan bu yana Bayram'a 18 yaşında olduğunu söylediğini, görünüş itibariyle de büyük gösterdiği için sanığın kendisine inandığını. B.'dan hoşlandığını ve ona aşık olduğunu, o gün kendisinin ısrarıyla cinsel ilişkiye girdiklerini, ilişkiden sonra sanığa 15 yaşında olduğunu söylediği, B.'ın bunu duyunca kendisine kızdığını, hatta sinirlenip duvara yumruk attığını, "bana neden yalan söyledin" dediğini, "yaşımın küçük olduğunu öğrenirsen benimle çıkmazsın diye düşündüm" diye cevap verdiğini, sanıkla konuşup evlenmeye karar verdiklerini, 2 Ekim 2008 tarihinde de anlaşarak birlikte kaçtıklarını, Çorlu'da sanığın ağabeyine ait olan boş bir evde bir gün kaldıklarını, bu arada ailelerin bir araya gelerek evlenme konusunda anlaştıklarını, B.A.'den davacı ve şikayetçi olmadığını, onunla evlenmek istediğini. B.A. sadece bir kez okul bahçesinde cinsel ilişkiye girdiklerini beyan ettiği, duruşmada da benzer şekilde beyanda bulunduğu.
Sanık B.A.'in karakolda; mağdureyle olaydan 7 gün önce tanıştıklarını, telefonla mesajlaşmaya başladıklarını, S.'in Çorlu'da ikamet ettiğini, Esetçe'ye akrabalarının yanına geldiğini, mağdurenin telefonda kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını sorduğunu, ona "sen kaç yaşındasın ki. benden küçüksün olmaz" dediğini, 18 yaşında olduğunu söyleyince onunla arkadaş olduğunu, görünüş itibariyle de büyük gösterdiği için şüphelenmediğini, 1.10.2008 tarihinde beldedeki okulda buluşmaya karar verdiklerini, hatta o gece S.'in teyzesinin kızı H. A. ile erkek arkadaşı R. S.'nın da yanlarında olduğunu, o gece S.'le cinsel ilişkiye girdiklerini, beraber olduktan sonra mağdurenin 15 yaşında olduğunu söylediğini, kendisine kızıp "neden 18 yaşındayım diye beni kandırdın" diye sorduğunu, "yaşım küçük olduğu için benimle çıkmazsın" diye cevap verdiğini, 3.4.2008 günü mağdurenin cep telefonuna mesaj atıp; "H.'le birlikte okuldayız gelin R.'la bizi alın" dediğini, arayıp "ne oldu" diye sorduğunda, "babası H.'yi dövdü ondan dolayı okuldayız" dediğini. R.'la birlikte okula geldiklerini, mağdure ve H.'nin kaçmak istediklerini söylediklerini, önce olmaz dediklerini sonra ısrar edip "siz adam değil misiniz?" deyince birlikte kaçmaya karar verdiklerini, Çorlu'ya gittiklerini, bir müddet orada kaldıktan sonra S.'e "seni ailenin yanına bırakacağım uygun görürlerse evleniriz" dediğini, Selin'in ailesiyle görüşüp evlenme konusunda anlaştıklarını, S.'le evlenmek istediğini, bu olayın tamamen ona güvenmesinden dolayı gerçekleştiğini savunduğu, savcılıkta, sulh ceza mahkemesindeki sorgusunda ve duruşmada da benzer şekilde savunmada bulunduğu, ayrıca suç işlemesi durumunda şartla tahliyesi geri alınacağından mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilse değil onunla cinsel ilişkiye girmek, kesinlikle arkadaş dahi olmayacağını, gerçek yaşını öğrenince mağdureye yalan söylediği için çok kızdığını, eliyle duvarı yumrukladığını beyan ettiği.
Dosya içerisinde bulunan doğum tutanağına göre mağdurenin hastanede doğduğu;
Mahkemece mağdurenin fiziki görünümünün, "14 yaşından daha iri yapıda ve büyük gösterdiği ancak 18 yaşını bitirmemiş görüntüye sahip olduğu" şeklinde gözlemlenerek tutanağa geçirildiği,
UYAP üzerinden alınan güncel nüfus kayıtlarından mağdureyle sanığın 19.7.2010 tarihinde resmen evlendikleri ve halen de evli bulundukları, 28.5.2013 tarihinde bir kız çocuklarının dünyaya geldiği.
Anlaşılmaktadır.
1.6.2005 günü yürürlüğe giren 5237 Sayılı T.C.K.nun "Hata" başlıklı 30. maddesi;
"Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır. Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi. bu hatasından yararlanır" şeklinde düzenlenmiş iken, 8.7.2005 tarih ve 25869 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 Sayılı Kanunun 4. maddesiyle, "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz" biçimindeki 4. fıkra ile son halini almıştır.
Anılan maddede çeşitli hata halleri düzenlenmiş olup, 1. fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya dair hükme yer verilmiştir.
İkinci fıkrayla kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, örneğin kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren fail. kasten öldürme suçunun nitelikli hallerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin basit halinden sorumlu tutulacak, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında da değer azlığı hükmü uygulanacaktır.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup, fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükümden yararlanabilmesi için, içerisinde bulunduğu şartlar bakımından hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Maddeye 5377 Sayılı Kanunla eklenen 4. fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmiş ve bu yanılgısı da içerisinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve 4. fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düştüğü şartı aranmakta olup, hatanın kaçınılabilir olması halinde kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
Bu aşamada uyuşmazlığa dair olarak maddenin 1. fıkrasının daha ayrıntılı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
Maddenin 1. fıkrasının gerekçesinde; "Kast, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara dair bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddi unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisinin ki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu sebeple hata halinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddi unsurlarda hata halinde, taksirle sorumluluğa dair hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye dair olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir neticeyle karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır." açıklamalarına yer verilmiştir.
Kast. suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara dair bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara dair hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması halinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına dair hata. eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara dair bir yanılmadır. Maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk halinin saklı olduğu belirtildiğinden taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik veya dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya dair olarak; "Suçun maddi unsurlarına dair hata. eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara dair bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 522), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır." (H. Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Uyuşmazlığa konu olan "çocukların cinsel istismarı" suçu 5237 Sayılı T.C.K.nun 103. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin ilk iki fıkrası;
"1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a-) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b-) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.
2-) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklindedir.
Suçun maddi unsurlarından birisi de mağdur olup, kanun koyucu 5237 Sayılı T.C.K.nun 103. maddesinde üç grup mağdura yer vermiştir. İlki on beş yaşını tamamlamamış olan çocuklar, ikincisi on beş yaşını tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar, üçüncüsü ise onbeş yaşı tamamlayıp onsekiz yaşını tamamlamamış çocuklardır. Birinci ve 2. grupta yer alan çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın dahi gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış istismar suçunu oluşturmakta, eylemin bu kişilere karşı cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, anılan maddenin 4. fıkrası uyarınca cezanın yarı oranında artırılmasını gerektirmektedir. Üçüncü grupta yer alan çocuklar yönüyle eylemin suç oluşturması için gerçekleştirilen cinsel davranışların cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleşterilmesi gerekmektedir. Nitekim cebir, tehdit ve hile olmaksızın onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, T.C.K.nun 103. maddesinde düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçundan değil, şikayet üzerine 104. maddede düzenlenen reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan cezalandırılacaktır.
Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin onbeş yaşını doldurmadığı halde, onbeş yaşı doldurduğu düşüncesiyle mağdureyle rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail 5237 Sayılı T.C.K.nun 30. maddesinin 1. fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurenin yaşına dair bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kastın hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 5271 Sayılı C.M.K.nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir. Suçun maddi unsurlarında hata hali faile dair bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşünülmediğine dair bir araştırma yapılmayacaktır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Birbirlerini tanımayan mağdureyle sanığın olaydan 7 gün önce tanıştıkları, sanığın tüm aşamalarda ısrarlı ve tutarlı biçimde mağdurenin kendisine yaşının büyük olduğunu söylediğini, 15 yaşından küçük olduğunu bilmediğini, mağdurenin görünüş itibariyle de büyük gösterdiği için yaşının küçük olduğundan şüphelenmediğini, suç işlemesi durumunda şartla tahliyesi geri alınacağından mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilse değil onunla cinsel ilişkiye girmek kesinlikle arkadaş dahi olmayacağını savunduğu, mağdurenin de aşamalardaki beyanlarıyla sanığın savunmalarını doğruladığı, mahkemece mağdurenin fizik görünümünün "14 yaşından daha iri yapıda ve büyük gösterdiği ancak 18 yaşını bitirmemiş görüntüye sahip olduğu" şeklinde gözlemlendiği, sanığın mağdureyle sadece bir kez cinsel ilişkiye girdiği, cinsel ilişki sonrası mağdurenin yaşının küçük olduğunu öğrendikten sonra tekrar ilişkiye girmediği, rızaen kaçtıkları günün ertesinde sanığın mağdureyi ailesine teslim ettiği, sanığın mağdurenin gerçekte 15 yaşından küçük olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini gösteren herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde bulunmadığı anlaşıldığından, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin onbeş yaşını doldurmadığı halde, onbeş yaşını doldurduğu düşüncesiyle ve rızasıyla mağdureyle cinsel ilişkide bulunan sanığın mağdurenin yaşı konusundaki yanılgısının esaslı bir hata niteliğinde olduğu sabit olup, hakkında T.C.K.nun 30/1. maddesindeki hata hükümlerinin uygulanma şartları gerçekleşmiştir. Bu sebeple Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi; "itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine,
2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine. 26.11.2013 günü yapılan 1. müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 03.12.2013 tarihinde yapılan 2. müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.